Covid19 Hastalığı Sürecinde Psikolojik Dayanıklılık

*Bu yazı, atlattığım Covid 19 hastalığı sürecime dayanarak hazırlanmıştır.

Koronavirüs korkusu, hastalığın kendisi kadar baş etmemiz gereken bir problem haline geldi. Peki ya gerçekten hastalanırsak, o sırada bu korkularla nasıl başa çıkacağız?  Hastalıkla ilgili korkularla baş etmeye hazırlanmak, hastalık sürecinde fiziksel olarak zorlanıyorken ruhsal olarak bizim gücümüzün kırılmamasına yardımcı olabilir mi?

Yaşanan herhangi bir hastalık sürecinde ruhsal ve bedensel tepkilerimizi anlamlandırmak, bize zor gelen bu sürecin üstesinden gelmemizde avantaj sağlayabilir.  Zorlandığımız anlarda, “Bize neler iyi gelebilir “ üzerine önceden fikir sahibi olmak ve kendi ruhsal kaynaklarının farkında olmak, hastalık sırasında onlara ulaşmayı hızlandırabilir. Bir yandan hastalık sürecini yaşıyorken, diğer yandan bu kaynakları tek başınıza kullanmak durumundasınız.

Yaklaşık bir ay önce ateş, ishal ve nefes alırken akciğerlerde ağrı hissetme gibi belirtilerle başvurduğum hastanede, Covid 19 tanısıyla Pandemi servisine yatırılarak 2 hafta boyunca tedavi gördüm.  Zorlayıcı hastalık sürecinin ardından, nihayetinde sevgili doktorlarım, hemşirelerim ve sevdiklerimin büyük destekleri ile birlikte gösterdiğim mücadelenin sonunda Covid 19 hastalığını atlatmayı başardım. Bu sürecin bana kattıklarıyla birlikte, yeni hayatıma devam ederken ilk adım olarak bu katkıları sizlerle paylaşmak istiyorum.

Hastalığım süresince hem bir hasta hem de bir psikolog olarak yaşadığım deneyimler üzerine eşsiz gözlemler elde ettim. İyileşme dönemini yaşadığım bu günlerde, yeniden bu gözlemlerimi derleyerek, hastalığımda yaşadığım ruhsal ve bedensel zorluklarla nasıl baş ettiğimi ele almaya çalıştım. Hastalığım boyunca sıklıkla kendi kendime şu soruları sorarak, verdiğim cevaplara uygun davranmaya çabaladım: “Şuan hastalığımın iyiye gitmesi için ne yapabilirim? Daha iyi hissetmek için ne yapabilirim? Bu odada ne yapabilirim? Şuan bedenimde nasıl güvende hissedebilirim? Hastalıkla ilgili korkularımla nasıl baş edebilirim? Bu hastalık sürecini nasıl sağlıklı biçimde ele alabilirim”.

Psikolojik dayanıklılık çerçevesinde ve bir psikolog gözüyle süreç boyunca bana ruhsal ve bedensel olarak iyi geldiğini ve bana dayanıklılık sağladığını düşündüğüm duygu, düşünce ve davranışlarımı yeniden değerlendirerek önemli bulduğum bazılarını sıraladım. Herkesin kendine özgü baş etme biçimleri olsa da, bunları fark etmek ve yeni bazı yolları öğrenmek adına kendi deneyimlerimin katkısı olabileceğini düşünerek sizlere bunları anlatmak istedim.

Ø  Kontrol hissimi yeniden kazanmaya çalıştım: Covid 19 belirsizliği ve kontrol edilemezliği ile tüm dünyayı derinden sarsmıştı. Türkiye’ye girdikten 10 gün sonra hastalığım beni bulmuştu. Henüz nasıl korunacağımız konusunda tartışmalar varken, kendimi hastalık belirtileri ve kaygılarıyla birlikte hastane odasında bulmuştum. Tam bir şok içinde ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. Hastalık belirtileri kendini iyice göstermeye başladığında, kendimi bir sürüklenmenin içinde hissetmeye başladım. Her hastalığın olağan olarak yaşattığı kontrol kaybı duygusunu, bu hastalığa özgü bilinmezlik ve korkulardan dolayı çok daha fazla hissediyordum. Bunlarla baş edebilmenin ilk basamağı olarak, kontrol hissimi arttırmaya yönelik davranmaya başlamam oldu. Evet olanları değiştiremezdim ama kontrol edebileceğim şeylere odaklanarak kendimi daha etkin hissedebilirdim. Bu kaygıma da iyi gelecekti. Peki bunun için neler yaptım?

Öncelikle böyle bir hastalıkta hem fiziksel hem de psikolojik bir savaş veriyorsunuz. Bedeninize kontrol edilemez biçimde birtakım şeyler oluyor ve siz birdenbire ister istemez belirsiz bir hastalık sürecine, tedavi ekibine ve tedaviye kendinizi bırakıyorsunuz. Yapabilecekleriniz çok sınırlı olduğundan kontrol algınız yerle bir duruma geliyor. Bunu bir nebze azaltabilmenin yolu, belirtiler ve süreçle ilgili bilgi alarak anlamaya çalışmak oluyor. “Bana ne oluyor? Bedenimdeki belirtiler hastalığın olağan süreci mi? Bana nasıl ilaçlar veriliyor “. Bu soruların cevaplarını almak hasta için çok önemli olabilir. Neden?  Çünkü bu sorulara hastalıkla ilgili korkulardan dolayı bazı gerçekçi olmayan ve felaketleştiren düşünceler eşlik edebilir: “Ya bu odadan çıkamazsam, ya bedenim yeterince güçlü değilse, ya nefesim normale dönmezse,  bu hastalık daha da kötüleşirse? Solunum desteği ihtiyacım olacak mı?” gibi felaketleştiren düşünceler ve senaryolara karşı;  kendi bedenimizde olanlara ve doktorlardan gelen bilgilere odaklanmak hastalığı daha gerçekçi ele almamızı sağlayabilir.

Normal olarak herhangi bir hastalık sürecinde, bedenimizin verdiği sıradışı tepkilerde belirsizlik içinde  hisseder ve yaşamda kontrolümüzü kaybettiğimizi hissederiz. Yaşamı tehdit edici özelliği ile ön plana çıkan Covid 19 hastalığının kendisi ise daha fazla korku ve belirsizlik içeriyor. Bedenin herhangi bir hastalık durumunda iyileşmek için verdiği tepkiler, “Eyvah kötüye mi gidiyorum” biçiminde yanlış yorumlanabilir. Bu sebeple hastalık karşısında bedenin verdiği doğal tepkileri anlamanın ve savaşıyor olduğu biçiminde yorumlamanın; bedenimizde olan bitene güvenmek ve kaygıları karşılayabilmek için önemli olduğunu düşünüyorum.

Örneğin; bana başlanan bir antibiyotik ilaç, mide bulantısı ve kusmaya sebep olduğunda, önce klinik olarak kötüleştiğimi düşündüm. Moralim o akşam çok bozuldu, ancak ertesi gün doktordan bunun ilaç yan etkisi olduğunu öğrenince çok rahatladım. Yoğun bir tedavi görüyordum ve bedenim zaten hassasiyetle tüm hastalık belirtilerini gösteriyordu. Her belirtiyi, hastalığın parçası olarak yorumlama hatasına zaman zaman düşüyordum ancak aldığım bilgiler böylesi olumsuz yorumlarımı değiştirerek beni yatıştırıyordu.

Başka bir gece ateşim oldukça yükselmişti ve ertesi gün doktor bana “Vücudun savaşıyor, bu kötü birşey değil merak etme, hastalığın bu sürecinde olması iyi” dediğinde aydınlanmıştım. Bunun vücudun doğal savunması olduğunu bilmeme rağmen, o an doktorlardan bunu duymak beni rahatlatmıştı. Yine yüksek ateşte bilinç bulanıklığı yaşadım, o da ateşin doğal etkisiydi. Hâlbuki bu beni başta yine biraz kaygılandırmıştı, çünkü daha önce böyle bir ateş yaşamamıştım. 

Süreç içinde ağzımda çıkan bazı kabartıları fark edince, kaygılanmış ve hastalığın ağız içine yayılması sanmıştım. Hastalığın böyle bir etkisi olup olmadığını bile bilmeden, zihnim böyle olumsuz senaryolar üretiyordu. Doktor muayenesi sonunda, ilaç yan etkisinden dolayı ağız içinde mantar geliştiğini söyleyince pek sevindim. O gün muayene sırasında mecburen maskemi açmıştım. Doktor “Öksürük yok değil mi bak, tam bakıyorken sakın yüzüme öksürme” demişti. Doktorların işi ne zordu; bense öksürük hissim olmamasına rağmen o an kendimden korkmuştum. Neyse ki o muayeneyi kazasız atlattık 🙂

Zihnimde oluşan sorulara doktorlardan aldığım cevaplar benim için önemliydi; çünkü Covid 19’un namında “korkutucu, bilinmez ve hayatı tehdit” edici özellikler ön plandaydı. Deneyimime göre; hastalığın genel seyrinde görülenlerin, ilaç yan etkilerinin, vücudun hastalığa olan doğal tepkilerinin, ayrıca uygulanan tedaviyle ilgili bilgi almanın önemi, hastanın yaşadığı kaygılarla başedebilmesinde kendini gösteriyor. Kendini emin ellerde ve güvende hissetmek biraz da, bedeninin içinde güvende olduğun hissiyle mümkün gibi görünüyor. Ben bilgisini esirgemeyen doktorlarımla ve bazı doktor arkadaşlarımla sürekli iletişim halindeydim. Bunun tedavimde bana psikolojik olarak çok iyi geldiğini söyleyebilirim. Benzer biçimde hemşire arkadaşlarım çok özverili, şefkatli ve destekleyiciydiler. En çok onlarla iletişim kurduk; hemşirelerin güleryüzü ve birkaç kelamı ilaç gibi geliyordu.

Diğer yandan ruhsal ve bedensel olarak zorlandığımda, bana ne iyi geliyorsa ve neyin iyi geleceğini düşünüyorsam onu yapmaya odaklandım. Normal hayatımda yapmaktan zevk aldığım şeylerden o sırada hangisini yapabiliyorsam: Bol bol müzik dinledim. Keyifli bir diziye başladım. Haberleri izlemedim, iyi hissettirmedi çünkü. Kitap okudum. Kendimi iyi hissetmeye başlayınca, hastalık sürecimle ilgili şu an okuduğunuz yazıların notlarını aldım. Tango videoları izledim, şık elbiselerle yeniden keyifle ve sağlıkla dans edeceğimiz güzel salonları hayal ettim. Sıkıldıkça odada farklı açılarda oturdum. Akciğer solunumu ağrılı oluyordu, bunun yerine diyafram nefesi almak bana rahatlatıcı geldiği için ihtiyaç duydukça onu yapıyordum. Oksijen maskesi taktığım zamanları, uyuklamaya ve dinlenmeye ayırmıştım. İştahım çok kötüydü, tat ve koku duyum gitmişti. Yudum yudum da olsa yemeye çalıştım. Kardeşimin yolladığı çorbalar ve ev yapımı yoğurt, arkadaşlarımın yolladığı yemekler ağırlıklı olarak yediğim şeyler oldu. Onlara odaklandım, bana iyi geleceğini hayal ederek yemeye çalıştım. Yemeğin suyunu içtiğim oldu. Suyun vitaminlerini düşündüm ve yine bana iyi geleceğini. Ne yiyebiliyor ve vücuduma alabiliyorsam, bunların bana şifa verdiğini düşledim. Bu kontrol duyguma iyi geliyordu, kendim için önemli bir şey yapmış gibi hissediyordum. Yemek konusunda tamamen giden kontrol algımı böylelikle arttırdım ve beslenememe konusundaki endişelerimi azalttım. Hastalığımın iyileştiğini ve yaşadıklarıma uzaktan baktığımı hayal ettim. Her şeyin geçeceği günleri düşünmek, bu hastalığı bedenimin kontrol edeceği duygusunu veriyordu. Tabii ki gerçekte ne olacağını bilemezdim ama bu bilinmezliğin verdiği kaygıya kendimi kaptırmaktansa geçeceğini düşünmek bana güç veriyordu. Kontrol edebileceğim ne varsa ona odaklanarak, belirsizlikleri kendi haline bırakmayı deniyordum.

Ø  Yaşamdaki bağlarıma ve ilişkilerime odaklandım: Çevremle ilişki içinde olmak; hem yalnızlık hissetmemi engelledi hem de yaşamdaki bağlarım yoluyla hissettiğim yaşama isteğim ve enerjimi sağlığıma kavuşmamda büyük bir dayanak olarak görmeye çalıştım. Yaşamın tümden enerjisini ve akışını düşünerek onun parçası olduğuma odaklandım. Peki bunu nasıl yaptım?

Öncelikle yalnızlıktan ziyade, bana yardım eden kişilerin varlığına ve desteğine odaklandım. Telefonda sevdiklerimle, arkadaşlarımla ve ailemle; odada hemşire ve doktorlarla her fırsatta iletişim kurdum. Hastane odasında, yanınıza sadece hastane personeli girebilir. Onlar da doğal olarak işlerini hızlıca yapıp çıkmak durumundadır. Dolayısıyla zamanın çoğunu fiziksel olarak yalnız geçirirsiniz. Refakatçiniz olmadığı için her şeyi kendiniz yapmak durumundasınız. Bu bir yandan fiziksel zorluk yaşatsa da diğer yandan bana “En azından başımın çaresine bakabiliyorum. Yardımsız yemeğimi ayarlıyorum. İhtiyacım olanı kalkıp alabiliyorum. Banyomu yapabiliyorum.” biçiminde düşünüp aslında kendime iyi olduğumun kanıtlarını göstermeme de yardımcı oluyordu. Zorlanıyordum ama yapabiliyordum.

Yakın olduğum kadın arkadaşlarım, kız kardeşim ve annem bir yandan bana duygusal destek sağlamaya çalışıyorlardı; bir yandan da kaygılarını hissediyordum. Onların kaygılarını hissetmek, yalnız olmadığım duygusunu veriyordu. Kendi kaygılarımla yüzleşemiyorken, onların kaygılarını hissetmek garip biçimde bana iyi geliyordu. Sanki kişi başına düşen kaygı miktarı azalıyordu, kaygımı biraz devrediyordum. Korkumuz ortaktı: genç yaşta yaşamın tehlikede olması korkusu ve çaresizlik hissiyle gölgelenmiş daha büyüyen yavrularımız, yapacak işlerimiz ve biricik yaşamlarımız… Sanki benim kaygılarımı en iyi onlar anlıyordu.

Bununla birlikte, aslında gördüm ki sadece kendi varlığımızla çölde kupkuru kalmış bir ağaç gibiyiz. Çevremizde sevdiklerimizi, ailemizi, dostlarımızı görmeye ve onların da bizi görüp varlığımızı onamasına ihtiyacımız var. Rüzgârın kokusunu ve hareketini, yağmurun kokusunu ve ıslaklığını,  hayvanların sesini ve enerjisini, çocukların cıvıltısını ve sarılmasını, ailenin ve sevgilinin sıcaklığını, dostun kahkahasını, yediğimizin tadını kokusunu hissetmeye ihtiyacımız var. Hastalık sürecinde tat ve koku duyularım gitmişti. İştahım çok azalmıştı. Yani hem hastalığın belirtileri hem de tedavi ortamının karantina şartları nedeniyle duyusal yalıtımı yüksek düzeyde yaşıyordum. Telefon ve TV yoluyla, sanal biçimde işitsel ve görsel duyular önemli oranda doyurulabilir. Ancak zihin gerçek olan şeyleri görmek ve hissetmek istiyor ilginç bir biçimde. Odada pek uyaran olmadığından, kendi eşyalarım en fazla uyaran niteliği taşıyordu.  Arada eşyalarımı düzenlemek, temiz giysilerimi incelemek ve görebildiğim kadarıyla camdan bahçeyi izlemek görsel bir uyaran olanağı sağlıyordu. Mesela çok ilginçtir, hemşirelerin gözlerini ayrıntılı izliyor ve gözlerinden tanıyordum çünkü tek ayırt edilen bedensel özellikleri gözleriydi. En fazla uyaranı onlar sağlıyordu bana ve ben bu fırsatları hiç kaçırmıyordum. Adlarını, görev yerlerini soruyordum, kendimi tanıtıyordum. Hastalığın dışında bir iletişim kuruyordum. Bu bazılarıyla daha fazla iletişimde olmamıza, bazen de onların zor çalışma şartlarından dolayı benimle kısaca dertleşmelerine olanak sağlıyordu. Psikolog kimliğimle ve onlarla kurduğum empatiyle zorluklarını anladığımı ifade ediyordum. Bana bu diyaloglar çok iyi geliyordu, insan insana birlikte bir dayanışma içinde olduğumuzu hissediyordum. Herkes bu afetin içinde bir yerden tutuyordu. Ben bedenimin içinde savaş verirken, hemşire ve doktor arkadaşlar da bu savaşa tam destek veriyorlardı.

Yalıtılmışlığın ortasındayken, Haseki’den Samatya’ya tomografi çekilmek için gittiğim gün sanki bir şehir gezisine çıkmış gibiydim 🙂 Ağaçları izledim, yaprakların kıpırdayışlarını… Binaları izledim, tek tük insanları görmeye çalıştım… hastane içindeki tabloları inceledim, tomografi sırası beklerken renklerinin tadını çıkardım… Arabaların hareketlerini ve seslerini, kuşların uçuşlarını ve cıvıltılarını… Hayatın o duyularıma yansıyan enerjisine dair her şeyi zihnime kazımaya çalışıyordum. O haliyle  bile hayat çok keyifliydi ve 10 dakikalık yolculuk bana çok iyi gelmişti. Evet, karantina şartlarında uyaransız kalmak susuz- havasız -besinsiz kalmış kurak çöldeki bir ağaç gibi hissettiriyordu. Bunu delmek için zihnim her fırsatı değerlendiriyordu.

Yalnızlığıma iyi gelen başka bir şey de yakınlarımın bana taşıdığı yemekler oldu. O iştahsızlıkta, kardeşimin çorbaları ve yoğurdunun, çevremden gelen diğer yemeklerin bana iştah verdiğini hatırlıyorum. Uzaklardan ve hastalığın olmadığı bir yerden gelen, bana hayat veren sağlıklı olmaya dair bir bağlantı gibiydi o yemekler… Yaşamın sağlıklı ve virüssüz alanıyla temas etmek, kendimdeki sağlıklılığı harekete geçiren bir iştah açıcı etki yaratmış olabileceğini düşünüyorum. İçimizde bir yerlerde duran, hastalığın zorlu zamanlarında bağlantı kurmakta zorlandığımız, o sağlıklı olma modunu yakalayacağımız yolları bulmanın önemini şuan daha net görüyorum. Bunlar yaşama isteğine ve yaşamın devam edişine katılma ve tutunma çabalarıdır. Hastalıklılık algısından ve hasta rolünden uzaklaşarak, kendinin sağlıklı taraflarıyla bağlantı kurabilmenin yollarını aramak ve oralardan kendini beslemek, ruhsal açıdan hastalığın zorlayıcı belirtileriyle baş etmemize yardımcı olabilir diye düşünüyorum.

Ø Ruhsal ve bedensel olarak güçlü ve dayanıklı olduğumun kanıtlarını aradım: Bunu kaygılı ve bir savaşın içinde gibi değil, bedenimde olan bitene güvenmeye çalışarak ve sakin kalıp dinginleşerek yapmaya çalıştım. Bedenimin iyileşmeye yönelik tepkilerini anlamaya ve ona şefkat göstermeye odaklanarak onunla kendi içimde konuştum. Kendime sarılarak, cesaret verici şeyler söylüyordum: “Sen sağlıklı ve güçlüsün; bununla başa çıkmak için elinden geleni yap” gibi… Bedenimin güçlü ve dayanıklı özelliklerini düşünerek onun içinde güvende hissetmeye odaklandım. Bana güçlü ve dayanıklı hissettiren aile büyüklerimi ve film karakterlerini düşündüm. Şöyle ki:

Hastalık belirtileri bedenimi zorluyorken, zaman zaman kendimi dayanıksız ve güçsüz hissettiğim zamanlar oluyordu. Bu duygularla baş etmeye çalışırken normalde kendimi çok benzettiğim sevgili ananemi düşündüm: 85 yaşına kadar yaşadı, ruhsal ve bedensel olarak güçlüydü. Ben de onun gibi dayanıklı olabilirim diye umuyordum. Zayıf fiziksel sağlığı olan aile büyükleri de aklıma geldi. O, onların bedeni ve bağışıklığı diye düşünmeye çalıştım. Aslında onların da savaşçı ruhları, önemli hastalıkları atlatmalarına yardımcı olmuştu. Savaşçı ruhlu kadınlar var ailemde, ben de çabuk pes etmem ve direnen- çabalayan- dayanmaya çalışan tarafım önemli bir kişilik özelliğim diye düşünmeye başladım. Kendi dayanıklılığımı hissetmek bana zorlandığımda güç veriyordu.

Hastanede bir gün kendimi Leonardo DiCaprio’nun oynadığı “Revenant” filminde gibi hissettiğimi hatırlıyorum 🙂 Filmde tek başına bir sürü zorlukla mücadele eden ve hayatta kalma mücadelesi veren bir adamın yaşadıklarını anlatıyordu. Tek başına ama hep yılmadan, o anda ne yapabiliyorsa onu yapan, çaresizken de kendini hayatta tutmak için elinden ne geliyorsa onu yapmaya odaklanan bir başa çıkma biçimi vardı. Yıllar önce izlediğim bir karakterin orda aklıma gelmesi boşuna değildi. Gerçekten bazen fiziksel olarak çok zorlandığımı hissediyordum ama buna “o anda ne yapabiliyorsam onu yapmaya odaklanarak” tepki veriyordum. Karakter o şartlarda benim için bir özdeşim kaynağı olmuştu, onun çabuk yılmaması ve kontrol odaklılığı bende de vardı. Bu bana dayanıklı olduğumu düşündürüyordu.

Bedenimin güçlü yönlerini düşündüm: Sigara içmemem (11 yıl önce bırakmıştım), ciddi bir hastalığımın olmaması (hâlbuki 3-4 aydır alerjik astım tedavisi görüyordum) gibi… Ruhsal kaynaklarımı düşündüm. Dünya güzeli bir kızım ve daha yapmak istediklerim var. Yaşama direncim ve isteğim var. Hayatımı yeni değiştirdim, taşındım. Zevklerim var, hayata bağlı biriyim diye düşündüm. Bunları düşünmek bana güçlü hissettiriyordu. Bazen aklıma olumsuz şeyler de geldi. Biraz yorulmuştum son yıllarda koşturmaktan, baş ettiğimi düşünsem de hayat bazen stresli oluyordu. Bunlar beni zayıf kılar mı diye hesaplar yapıyordum. Zihnimden çok hızlı geçen düşüncelerdi bunlar ama fark ettikçe zıddını arayarak hemen uzaklaştırıyordum. Umutlu olmak, bedenime güvenmek ve var olma isteğime dayanmak istiyordum. Evreni düşündüm, tarihi, böyle salgınları ve sonra hayatın devam edişini, doğanın bu gelgitlerini, hayatın akışını ve baharın gelişini düşündüm. Doğanın bir parçası olduğumu hissetmek güzeldi. Bahçedeki koşturan ve çiftleşme zamanı gelmiş bağıran kedileri izliyordum. Böylesi yaşam izleri, hayatın direnen tarafıyla ve akan- süren- işleyen doğayla temas etmek gibiydi. Bedenimin de bu akışta olduğunu, hastalığın bu akışın bir parçası olduğunu ve bedenimin bu değişime uyum göstereceğini düşündüm. Hastalık sanki virüsle bedenimin bir anlaşma çabası gibiydi. Artık, sen varsan ben de seni tanıyorum ve seninle savaşıyorum dedim. Bedenim ona, buraya yerleşip zarar vermesine izin vermeyeceğini söylüyordu. Virüsü de yolunu şaşırmış, varlığını bir yerde tutturmaya çalışan bir canlı gibi görüyordum. Ama inatçıydı, bedenim ona cevabı sert vermeliydi. Çünkü bedenim zedelenmişti, varlığı tehdit altındaydı ve teslim olmamalıydı. Bedenimin bu sert cevabına dayanmak benim için biraz zordu, ama gerekliydi. Bazen çaresizlik biçiminde hissetsem de, her şeyin geçmesini beklemek ve olan bitene izin vermek o sırada yapabildiğim birşeydi. Tüm bu olan bitenin yaşamdaki doğal değişimlerin bir parçası olduğunu ve bedenimin de buna uyum gösterme yeteneğinin olduğunu sık sık aklıma getirmeye çalıştım.

Ø  Yaşadıklarımın bana öğretebilecekleriyle bilgelik katacağını ve dayanıklılık sağlayacağını düşündüm:

Hastalığın belirtileri şiddetlendiği zamanlarda kendimi bıçak sırtında hissediyordum. Zorlanıyordum ama bu hislerin bana öğretebilecekleriyle, gelecekteki hayatımda büyük bir derinlik ve anlam duygusu yaşayacağımı umuyordum. Mesleki bilgi ve deneyimlerime göre; böylesi deneyimler bireylerin yaşamlarına sonrasında çok anlamlı ve değerli katkılar sağlar. Kendini algılayışında, çevresiyle ilişkilerinde olumlu değişimler yaşanabilir. Yaşamdan alınan zevk ve yaşama verilen değer artabilir. Yaşamda öncelikler değişerek birey için olumlu anlamda yaşamsal bir dönüşüm başlayabilir. Kendimin de bu deneyimden büyüyerek ve zenginleşerek çıkmasını ümit ediyordum. Bu düşünce, yaşadığım sürecin bana dayanıklılık katacağını hissettiriyordu. Bununla birlikte şimdiden gözümde bazı şeyler önemini kaybetmeye, başka bazı şeyler de önem kazanmaya başlamıştı. Kızımın az veya fazla yaptığı bazı şeylerle ilgili kaygılarım yerini, aslında ne güzel bir çocuk sadece kendine has zevkleri var kabulüne bırakmıştı. “İyileşeyim de, her şeyin bir çözümü bulunur; sağlıkla ilgili olmayanların çözümü olmasa da olur” gibi bir tutumla, yaşamı olağan haliyle kabullenebileceğimi hissediyordum. Kendimde olumlu yönde bir değişim başladığını görmeye başlamıştım.

Yaşadıklarımın geçtiği zamanları ve yıllar sonraki halimle bilgece bu yaşantıyı ele aldığımı hayal ediyordum. Bütün bu sürecin çok sonrasını düşünürken, bilge yanımın (zihnimde 50’li yaşlarda bir kadın canlanıyordu), hastalık sürecini ele alışını ve bana anlatışını hayal etmek; yıllar geçip bunu atlattığımı düşünmek bana iyi hissettiriyordu. Bunun geçmişte kalacağını ve geçeceğini düşünmek, o süreçteki kaygılarımla baş etmemi kolaylaştırıyordu. Yaşamın bu korkulu, ağrılı, belirsiz dönemi geçecek, gelecekte anlamlı büyütücü bir deneyim ve anı olarak bireysel tarihime işleyecekti. Böyle bakınca yaşamın şaşırtıcılığını ve büyüklüğünü daha derinden hissediyordum. Bunların yaşamımda büyük anlamı olacağını ve bana önemli şeyler katacağını düşünmek, o anda da bazen her şeyin biraz dışında olabilmenin hissini yaşatıyordu. Yine kedilerin sesi ve koşturması, kuşların sesleri ve uçuşu, yağmur, rüzgâr, güneş, insanların bir yandan işlerini yapıyor olması hayatın kendi yolunda işleyişini ve yaşamın bütünselliğini gösteriyordu. Hastalığı, karantina duygusunu ve içinde bulunduğum duvarları aşmaya çalışmak için yaşamın bütünüyle ilişkide ve bağlantıda olmaya devam etmek yalıtılmışlığı azaltıyordu. Çevremde sevdiklerim, ailem, dostlarım ve meslektaşlarımla iletişim halindeydim. Yaşamdaki bağlarımı yeniden fark ederek, onların varlığıyla teması sürdürerek yalıtılmışlık duygusundan uzaklaşıyordum. Şu anda da yaşamla o süreçte kurduğum bağların benim için önemini görüyor ve büyük bir memnuniyet yaşıyorum. Yaşamın bütünselliği ile temasta olmak, oradan aldığım enerjiyle bir bütün halinde işleyen kendi yaşam enerjimi fark etmek ve bunun ne kadar zengin bir kaynak olabileceğini görmek bundan sonraki yaşamım için bana büyük bir güven ve hayret duygusu hissettiriyor.

Hastanede iyileşmeye başlamamla birlikte hastane sonrasında da bedenim içinde güvende ve iyi hissetmenin tadını çıkarmaya başlamıştım. Konforlu hissettiğim anlarda bunun iyi hissettirdiğini ve bundan keyif aldığımı hatırlıyorum. Bu hala devam ediyor. Bedensel olarak nasıl hissettiğimi fark ediyorum, sonrasında bu konforlu ve güvenli hissin bana verdiği keyfin tadını çıkarıyorum. Sağlıklı hissetme duygusunun, yaşamdan aldığım duyumsal ve ruhsal hazzı arttırdığını fark ediyorum. Şuan ki bu huzurlu ve güvenlikli duygu içinse, varlığımın ve doğanın, var olmaya ve iyileşmeye doğru akışına şükrediyorum.

Ø  Hastalığım iyileşme dönemine girdiğine göre yavaştan mesleki konumuma doğru geçebilirim Ѱ

Hastalığınız boyunca yaşadıklarınızı zorlayıcı bir yaşantı biçiminde hissettirebilirsiniz. Böyle durumlardan sonra bazı ruhsal tepkiler gelişmesi olağandır. Çünkü kendinizi ölümle burun buruna gelmiş hissetmiş, varlığınız tehtid altına girmiş ve zorlu bir hastalık süreci geçirmiş olabilirsiniz. Zihninizde bir yandan hastalığın kötüleşeceği korkusuyla baş etmeye çalışarak bir odada günlerce hastalık sürecini geçirmişsinizdir. Sevdiklerinizden uzak kendi başınıza bunları yaşamak ayrı bir zorluktur. Ağır bir tedaviyle birlikte ve bedeninizle ilgili kontrolde hissetmediğiniz; ağrı, ateş, iştahsızlık, sindirim ve solunum zorluğu gibi çeşitli zorluklara uzun süre dayanmak zorunda kaldığınız bir dönem geride kalmıştır. Şimdi ne mutlu ki iyileşiyorsunuz 🙂 İyileşme sürecinde doğal olarak yaşadıklarınızı sindirmeye ve anlamlandırmaya çalışacaksınız. Bu sebeple zihninizde arada yaşadıklarınız dönüyor olabilir. Duygusal iniş çıkışlar yaşayabilirsiniz (ağlama hissi, öfke ve tahammülsüzlük, bedene ilişkin  kaygılar…). Bunlar süreçteki normal tepkilerdir ve bir süre yaşanabilir. Ayrıca Covid 19 hastalık algısında hepimiz için geçerli olmasa da,  ölüm riskini barındıran bir dehşet hissi var. Kendinizi bir dehşeti yaşamış hissediyor olabilirsiniz. Bu, koronavirüs korkusunun getirdiği ayrı bir ruhsal yük gerçekten ve kendi başına etkileyici bir deneyim. Dinlediğiniz ve izlediğiniz onca şeyin başınıza gelmesinden korkarsınız hastalık boyunca ve bazıları gelmiş de olabilir gelmemiş de. Kendinizi fiziksel olarak daha iyi hissettikçe, bu hisler de geride kalmaya başlayacaktır.

Hastalığım sırasında; bedenimi bir mücadelenin içinde düşünmenin, belirtileri de kendini arındırmaya ve savunmaya yönelik tepkiler olarak değerlendirmenin, bedenime ve tüm olan bitene güvenebilmemi sağladığını biliyorum. Hissetmek istediğim şey buydu: Ben bedenimin içinde güvendeyim, tedavimin yardımıyla bedenim kendini sağlıklı ve diri tutmakta kararlı… Derinlemesine yazdım, çünkü derinlemesine ve çok hızlı işleyen olumsuz düşüncelere bu müdahaleleri yapmanın faydasını gördüm. Bu yüzden kendinizi iyi hissetmediğiniz zamanlarda, düşüncelerinizi bir gözden geçirin, durumu felaketleştiren düşünceleri ve olumsuz düşünceleri yakalamaya çalışın. Doktorunuzdan bilgi alarak, aklınızdan geçen düşüncelerin gerçekçi tarafı olup olmadığını öğrenin. Eğer işler olağanlığındaysa bu düşüncelerin gerçekçi olmadığını sadece kaygılarınız olduğunu hatırlayın. Bedeniniz var gücüyle hastalıkla uğraşıyorken olumsuz senaryoların ona yardımı olmadığını, tam tersi ihtiyacı olan şeyin onu desteklemek ve ona güvenmek olduğunu hatırlayın.

Hastalık süresince ve hastalığı atlattıktan sonra; iyiyim demekten veya her an kötüleşirsem diye korkmak yaşayacağınız duygulardan bazıları olabilir. Her an işlerin kötüye gitme ihtimalini bir kenarda tutuyor gibi hissedebilirsiniz. Bu da hastalığın doğasıyla ilgili belirsizliklerin devam ediyor olması ve hala kendini bedeninin içinde güvende hissedemiyor olmanın belirtileri gibi görünüyor. Bedeninizin istila edildiğini hissedebilir, çaresizlik ve kırılganlığınızı hala yaşıyor olabilirsiniz. Güvenlik duygunuzu kaybetmiş ve bedeninizin içinde güvende hissedemiyor olabilirsiniz. Bu durumlarda, bedeninizde yolunda giden işlevleri fark etmeye çalışarak, onları güvenlik hissini yakalamanız için değerlendirin. Gerçekten hala bazı hastalık belirtileri bedeninizi zorluyor olsa da, yolunda giden diğer bedensel işlevleriniz var ve bunları görmeniz sağlığınıza ve bedeninize olan güveni arttırabilir. Örneğin “Kendim rahatlıkla hareket edebiliyorum, iştahım açıldı yemeğimi yiyebiliyorum, ruhsal olarak iyiyim çevremle iletişimi sürdürüyorum, bedenimde olanları takip edebiliyorum, ateşim artık normal seyrediyor, solunum egzersizleri yapabiliyorum.“ gibi…

İyileşme döneminde evde karantina altında olacaksınız. Bu dönemde evinizde olmak size çok daha iyi hissettirebilir. Hastanedeki süreçten sonra, yeniden eski yaşamınıza dönüyor olduğunuzu hissedersiniz. İzolasyon durumu devam ettiği için hala yalnızlık durumu devam eder ancak evde olmak kendi başına sizi güvende ve mutlu hissettirebilir. Sevdiklerinizi göremiyor ve özlem gideremiyorsunuzdur. Bu da bir süre daha başetmeniz gereken duygusal süreçlerdir. Ancak bunların önemi çok düşüktür, iyileşiyor olmanın mutluluğu çok daha yoğun hissedilir.

Hastalık süresince ve sonrasında; çevrenizde size mecburen fiziksel olarak mesafe gösterenler olduğunda, kendinizi kirli ve hastalıklı hissedebilirsiniz. Doğru, o sırada bulaş riski yüksek olan ciddi bir hastalık geçiriyorsunuz ancak bunun geçici bir karşılıklı önlem davranışı olduğunu hatırlayın. Hastalık sizin bireysel kimliğinizi kalıcı olarak yok etmeyecek ve iyileşince bunlar yoluna girecektir. İnsanlar kendini sizden değil, virüsten korumaya çalışıyorlar ve sadece hastalanmaktan korkuyorlar. Bunu fark edin ve kendinize mal etmeden,   onların bakış açısını ve şartlarını anlamaya çalışın. Aynı taraftasınız. Onların korkularını ve kendilerini koruyor olduğunu hatırlamak, size hastalıklı hissetmekten daha iyi gelecektir.

Zihninizin anlamlandırması ve başetmesi gereken birçok şey yaşadınız. Bu süreçte kendi gücünüzle birçok zorluğa dayandınız ve üstesinden geldiniz. Bunu hem bedensel hem de ruhsal olarak yaptınız. Kendinize içten ve kocaman bir kutlamayı hak ettiniz 🙂 Artık, dayanma gücünüzü göreceğiniz ve fark edeceğiniz günler yakındır: Bu süreçte size neler yapmak iyi geldi?  Neler düşünmek güç verdi ve neler zorlukları atlatmanıza yardımcı oldu? Yaşadıklarınızı güçleştiren ne gibi duygu, düşünce ve davranışlarınız oldu?  Hangi özelliğinizden ve çevrenizde kimlerden destek aldığınızı hissettiniz? Kendinizin gücünü ve kaynaklarını fark etmek için çok önemli bir deneyim yaşadınız. Böyle olaylar hem kendi sınırlarımızı bize hatırlatması bakımından hem de dayanma gücümüzü ve yaşamsal kaynaklarımızı fark etmemiz açısından kıymetlidir. En önemlisi de bedeniniz önemli bir hastalığı geçirmiş ve antikor geliştirmiştir. Bedeninizin artık hayati bir bilgisi vardır. Ruhunuz da kazandığı hayati bilgileri zamanla anlayacaktır. Bu yaşadıklarınızla birlikte yaşama bakış açınız nasıl değişti? Yaşamda öncelikleriniz değişti mi? Neler önemini kaybetti, neler önem kazandı? Bundan sonra yaşam sizin için nasıl farklı akıyor olacak? Yaşamın içinde kendi varlığınızın anlamı nasıl değişti?  Bunlar belki zamanla cevabı gelecek sorulardır. İnsan oluşa dair birçok yeni farkındalığı ve bilgiyi içerir. Bu yeni yaşantıyla birlikte hayatı daha farklı ve anlamlı biçimlerde yaşayabiliriz. Nefes, koku ve tat almanın, bedeninin içinde güvende hissetmenin, özgür ve sevdiklerinle olmanın güzelliği, yaşanacak daha nice deneyimlere doğru tatlı bir telaş ve alın size “yaşama isteği ve yaşam enerjisi”… 

Bu yazıyı travma ve psikolojik dayanıklılığa dair mesleki okumalarım, deneyimlerim, aldığım eğitimler, geçirdiğim Covid 19 hastalığı sürecindeki bireysel deneyimlerim ve içgözlemlerime dayanarak hazırladım. Olumsuz duygularıma yönelik yaptığım müdahalelerin büyük bir kısmı, içselleştirdiğim mesleki bakış açısının kendiliğinden işlemesiyle meydana geldi. Hastalığın zorlayıcı belirtileri geçtikten sonra, kendi kendime aldığım notlar ve sonrasında yaptığım analizlerden çıkardıklarımı sizlerle paylaşıyorum. Süreç boyunca yaşadığım korkular ve zorluklarla ilgili olarak hem bazı hayat deneyimlerimin hem de mesleki bakış açımın birlikte işleyerek bana ne kadar yardımcı olduklarını çok iyi biliyorum. Bu süreci paylaşmanın, birilerine yardımcı olabileceği umuduyla ve güdüsüyle ortaya çıktığını söyleyebilirim. Bu yolla üretmenin ve insanlarla dayanışma içinde olmanın, yaşadığımız bu pandemi sürecinde iyileşmeye ve iyileştirmeye yönelik önemli bir araç olduğunu görüyorum.

Umutla ve dayanışmayla kalın 🙂

Klinik Psikolog Esra Arda
01.05.2020
*Kaynak ve yazar ismi gösterilmeden alıntı yapılamaz.

Bunları da okuyabilirsiniz;

Yorum Yaz

Mail adresinizi başkaları göremez.