Kadınım… kardeşim kadın… kızım var… annemin, teyzemin, ananemin ve babanemin hayatının tanığıyım… kadın arkadaşlarım var… kadın meslektaşlarım… kadın hocalarım… kadın danışanlarım… tanıdığım kadınlar var… tanımadığım ama yaşadıklarını duyduğum kadınlar… ya da tanımadan da yaşadıklarına ortak olduğum kadınlar… ortak şeyler yaşamasam da kadın olmak ta buluştuklarım… Kadın olmayı birbirimize nesillerce aktardığımız büyük büyük analarımız… ve doğa anamız…
Hepimiz bir varolma mücadelesi içindeyiz. Evet benim kızım ve senin kızın çocuk yaşında kendini erkeklerden sakınmayı öğreniyor ve kendini korumanın binbir tembihiyle büyüyor. Duyduğu şiddet haberleriyle küçücük yüreği acı çekiyor ve korkuyor. Kadın olmakta buluştuğu tanıdığı tanımadığı analarının başına gelenlerden ötürü, erkeklere karşı öfke ve nefret duyuyor. Maalesef travmalar sürdüğü ve her gün bir yenisi eklendiği için yaralar iyileşmiyor. Hepimiz çok üzgünüz… çok korkuyoruz… çok da öfkeliyiz… şiddeti kabul etmiyoruz… Bu düzen değişmediği sürece de çocuğumuzdan doğa anamıza kadar için için bu duyguları yaşıyor olacağız.
Bu duygular bizim için hayati ve gerekli… Eğer alışsaydık ve duyarsızlaşsaydık bu olası en kötü şey olurdu. Şiddeti görmezden gelerek, normalleştirerek hatta haklılaştırarak geçerli kılmak insanlık tarihinin en utanç verici davranışı olurdu. Bu duygular, bizim yaşama hakkımızı ve insanca yaşama hakkımızı elimizde tutmak için girdiğimiz adalet arayışlarındaki itici gücümüz. Bu duygular, uygulanan en ufak bir şiddetin karşısında durabilmek için ihtiyacımız olan ağrılarımız acılarımız… Bu duygular kendi varlığımızı en iyi şekilde ortaya koyabileceğimiz koşulların önündeki engelleri kaldırabilmemiz için gerekli bilek gücümüz…
Kadınlar olarak duygularımızın keskinliğine, duygularımızı ortaya koymaya ve duygularımızın bize işaret ettiği gerçekliklere sahip çıkmaya ihtiyacımız var. Kadınlık duygularına körleşseydi ve kendine iyi gelmeyen topraklarda kalmaya devam ederek duygularına yabancılaşsaydı… bugünkü biçimiyle şiddetin tanımının yapılması da onunla mücadele edilmesi de mümkün olmayabilirdi. Aynı, parmağımızı kesen bir bıçağın verdiği acıyı hissetmeseydik, elimizi hızla çekmemekten dolayı parmağımızdan olabileceğimiz gibi… Şiddet karşısında yaşadığımız tüm o duyguların, kadınlık tarihi ve insanlık tarihi açısından hayati bir değeri var. Bu yüce işlev aşkına, duygularımıza hakkını versek sonunda…
Sadece kadınlar mı? Hep birlikte her türlü canlıya uygulanan istismarın karşısında yaşadığımız duygular, bizi daha iyi bir hayatı yaşamak ve yaratmak için rahatsız eder. Duyarsızlaşmanın ve umursamazlığın, şiddet karşısında bizi taşıyacağı pek iyi yer yoktur. Yaşananlardan rahatsızsak ne mutlu hepimize…
Duygularımızı dinleyelim ne diyor bize…
Anlayalım, ne istiyor bizden…
Anlatalım, ne diliyor insanlardan…
Gidelim bilgeliklerinin izinden…