Geniş bir zamanda telaşsız günlerdeyiz. Belki yıllar oldu bulutların ilmek ilmek dağılışını izlemeyeli… Kuşların çeşit çeşit süzülüşünü gökyüzünde… Yaprakların güneş ve rüzgarla ışıl ışıl dalgalanışını… Yıllardır böyle dinginleşmemişti belki ruhlarımız… Ne kadar çok şeyin önemi ve gereği azaldı. “Ne iş kaldı, tühh şu da vardılardan” uzak zamanlardayız. Nasıl da yorgun ve mecburi koşturmalar içinde hissediyormuşuz. Hayatın böyle yavaşlaması, dinginleşmesi ve sadeleşmesi size de hoş gelmedi mi?
Vücudumdaki çetin savaşa rağmen, ilk hastane odasında yaşadığım bir duyguydu bu… Dinlenmişlik ve dinginlik… Durdum… Herşey durdu… Tüm kimliklerden sıyrılmış olmak ve telaştan uzak bir şey yapmak zorunda olmamak… İş, ev, annelik, günlük telaşlar, sorumluluklar, para, sınır ihlalleri ve çeşitli kişilerarası çatışmalarla uğraşılar… yüklendiğin her şeyi dışarıda bırakıp sadece kendinle olmak…
Şimdi de sakin ve sıcak balkonumda ne dünden kalan işlerin ne de yarınki görevlerin huzursuzluğunu yaşıyorum. Andayım ve ne düne ne yarına dair telaşlardayım. Müziğin iyileştiriciliği, güneşin sıcaklığına inat arada esen rüzgarın serinliği, yaprakların hışırtısı ve kuşların cıvıl cıvıl neşesi… Şuan ne varsa onun kabulü söz konusu. Olması gereken başka türlü bir şey yok… İzlediğim kuşlar gibi süzülüyorum sanki şimdinin içinde…
Sahi kuşlar süzülürken, uçuşları üzerine düşünüyorlar mıdır? “Bugün uçuşumu beğenmedim, yarın daha mükemmel kanatlarımı çırpayım, daha çok uçup en uzun yolu ben alayım “ demiyorlardır herhalde… Ya da dün keşke öyle uçmasaydım diye bir köşede üzülmüyorlardır. Kanatlarını hazır hale getirip uçabildiği kadar uçup, süzülüşünün tadını çıkarıyordur. Etrafı sadece izleyerek ve hissederek; varlığını ve doğasını olduğu gibi ortaya koyuyordur. Öylece ve kendiliğinden bir kuş…. Yargılamadan ve sorgulamasız… Martı, kendi gibi; serçe de serçe gibi uçuyordur. Hepsi varlığının bu olağan ortaya çıkışının bir kabulü içinde sadece uçuyor ve yaşıyorlar. Olanı kabullenmişlik doğalarında mevcut. Zihindeki ideallerin ve kendilerine öğretilenlerin altında hırpaladıkları bir doğaları söz konusu değil. Nasılsa öyle gelişen varlık halleriyle önceden beri barışık yaşıyorlar ve ne mutlu ki yaşayacaklar. İnsanın hep peşinde olduğu bu memnuniyet hissi ne hoş bir haldir kimbilir.
Tüm telaşların ve olması gerekenlerin raflara kaldırıldığı bugünlerde, olağan varlık halimize dair bir kabulleniş ve farkındalık hissediyor musunuz? Bugünlerde sahip olduklarımıza daha yakınlaştığımızı söyleyebilir miyiz? Acaba bireysel tarihimize baktığımızda; bugüne kadar kuşlar gibi sadece uçuyor olmak bize yetmez miydi? Her ne olduysak ondan memnun olmak, her neysek onun tadını çıkarmak ve hakkını vermek nasıl gelirdi hepimize? Yapamadıklarımızı ve olamadıklarımızı bir kenara koyup; bu sakin ve dingin zamanları ne olduğumuzu görmemiz için bir memnuniyet kaynağı haline dönüştürebilir miyiz?
En son üniversite yıllarından hatırladığım bu dinginlik zamanlarında, durduğum bu yerde aslında ne güzel de süzüldüğümü görüyorum. Tam tersi olarak da; yıllardır içinde olduğum o koşturmalarda aslında ne kadar da zorlukla yol aldığımı… Yaşamın o telaşı ve başdöndürücü karmaşası karşısında, cesaretsiz küçük adımlarla dolanmalarımı… Şuan durdum ama kendi içimde gönlümce süzülüyorum. Akışkan eksenimle yaşamın doğal ritmine katılıyor gibiyim. Yaşamın doğal ritmini hissettikçe, belleklere kazısak bu son dinginlik zamanlarında… Bu ritmi içimizde taşıdıkça, kuşlar gibi kendinden memnun ahenkli uçuşlarımızı yapar mıydık özgürce? Sorgusuzca, öylece varlığımızın tadını çıkarır mıydık bu korona günlerinin vesilesiyle… Deneyelim görelim…